The easiest way to skyrocket your YouTube subscribers
Get Free YouTube Subscribers, Views and Likes

Beni Görüp Yüzün Öte Dönderme - Loudingirra Özdemir (Nashville ABD)

Follow
Loudingirra Özdemir

    FAYSIZ DEPREM

"Nerelisin?” diye sordu müzik yapmak için bir araya geldiğimiz müzisyenlerden biri.

    "Türkiye." dedim.

    "Depremde verdiğiniz kayıplar için çok üzgünüm." dedi.

    "Birçok insan hayatını kaybetmiş, ben de çok üzgünüm." diye beriki ekledi.

    Chloe’ye baktım soran bakışlarla, öyle görünüyordu ki onun da benim gibi dış dünyada olup bitenden haberi yoktu. Müzisyenler kendi aralarında konuşuyorlardı şimdi. Depremin aynı zamanda Suriye'yi de vurduğunu söylüyorlardı.

    Bir an ne hissettiğimi ve ne düşündüğümü bilmeden, bakışlarımı onların yüzlerinde gezdirdim. Yarım ağızla bir şeyler sordum, anlamadılar. Bunun üzerine sorumu tekrar etmedim, sustum. Sosyalleşmek için bir konu bulmuş olmanın mutluluğu vardı onların gözlerinde. Ağızlardan çıkan her bir söz kulaklarımda çınlayıp beni rahatsız etti.

    Chloe’ye kalkmamız gerektiğini söyleyip, ahşap masaların etrafa gelişigüzel yerleştirildiği o mekandan ayrıldık.

    Dışarıda gün boyu yağan yağmur dinmişti, kimi saçaklardan akan suların şırıltısı, seyrek akan trafiğin gürültüsüne karışıyordu. Yağmur sularının yer yer biriktiği kaldırımlarda, saçaklardan akan sulardan kaçınarak hızlı adımlarla yürüdük. Soğuk bir rüzgar sertçe yüzüme vuruyordu. Bir an önce konakladığımız yere varıp Türkiye'de olup bitenleri detaylıca öğrenmek istiyordum.

    Kaldığımız yere varır varmaz telefonla WIFI'ya bağlandım. Karşıma çıkan ilk haber sitesinden okuduklarımı, bir an için hazmetmem gerekti. Telefonu önümde duran kahverengi ahşap sehpaya bırakıp başımı ellerimin arasına aldım. Misafir olarak kaldığımız bu çatı kurşun gibi üzerime çökmüştü.

    Birazdan telefon tekrar elimdeydi. Sehpaya ne zaman uzanıp telefonu aldığımı hatırlamadığımı şaşkınlıkla fark ettim. Şimdi parmaklarım klavyede geziniyor, gezindikçe ekranda sözcükler beliriyor, birbiri ardınca sıralanan bu sözcükler nokta işaretiyle birlikte anlamlı cümlelere dönüşüyordu. Nihayet alıcıya iletilmek üzere ortaya bir metin çıktı.

    Fakat telefonum, diğer sıradan telefonlar gibi uzak mesafelere bu kadar kolay haber uçuramıyordu. Bir sim kartına veya en azından WhatsApp gibi haberleşme uygulamasına ihtiyacı vardı ki, bunlar da telefonumda yoktu. Çünkü otantik bir seyyah olma çabasının beraberinde getirmiş olduğu kaygılardan ötürü, günübirlik tanıştığım insanlarla kendiliğinden gelişen fiziki bir iletişim dışında, modern çağın getirmiş olduğu uzaktan haberleşme araçlarına mümkün olduğunca mesafeli durmayı tercih ediyordum.

    Telefonu sehpaya geri koyup düşünmeye başladım. Sosyal medya platformundan isim aratıp şansımı deneyebilirdim, fakat şimdi bunun sırası değildi.

    Sehpada yüzüstü duran telefonun kırık ve pul pul dökülen yüzeyi, bir prizma görevi görerek, oda tavanında yanan lambanın ışığını adeta bir ışık tayfına dönüştürüyordu. Bakışlarımı bu ışık oyunlarına, telefonun muhtelif yerlerindeki çiziklere dikmiştim, fakat görmüyordum. Bir avuca sığan şuncacık bir nesne, bu denli ağır bir haberi binlerce kilometre öteden nasıl da buraya kadar taşımıştı? Bu cihazın yolculuğuma eşlik etmeye ve bana dünyadan ilk haber vermeye başladığı yılları düşündüm. İçimi bir hüzün doldurdu. Arkamda her şeyi bırakıp kimseye haber etmeden yollara düşmüş, üç yıl boyunca teknoloji ve modern hayattan uzak, dünyanın ıssız yerlerinde dolanmıştım. Derken yolum Brezilya'ya düşmüştü, işte o zaman evinde uzun bir süre kaldığım bir kadın, bu telefonu bana vermişti. O güne kadar, yanımda yalnızca basit bir çanta, sazım, bir deste kurşun kalem ve not defteriyle yola devam ederken, bunlara bir de şu telefon eklenmişti. Adem ve Havva yasak meyveden yer yemez dünyaya düşüp nasıl bir daha iflah olmadılarsa, ben de o gün şu telefonu kabul etmekle tam orta yerine düştüğüm bu modern hayatta hala iflah olmadığımı derin bir iç çekerek fark ettim. O gün bugündür ben, ne o çok arzuladığım eski çağlardaki otantik seyyahlar gibi bir seyyahtım, ne de ruhuma birkaç beden küçük gelen bir modern zaman gezginiydim. Arada kalmış, günden güne kan kaybeden ütopist ve romantik bir aylaktan başkası değildim...
YAZININ DEVAMI YORUMDA.
   

posted by houseofelnm