Learn how to get Free YouTube subscribers, views and likes
Get Free YouTube Subscribers, Views and Likes

Yatık Emine - Memleket Hikayeleri - Refik Halid KARAY - Sesli hikaye kitap anlatımı

Follow
Derspectif

Memleket Hikâyeleri’nin, 1919’daki Osmanlıca 1. basımında toplam 14 hikâye vardır:
1 Yatık Emine
2 Şeftali Bahçeleri
3 Koca Öküz
4 Vehbi Efendi’nin Kuşkusu
5 Sarı Bal
6 Şaka
7 Küs Ömer
8 Boz Eşek
9 Yatır
10 Komşu Namusu
11 Yılda Bir…
12 Hakkı Sükût (Sus Payı)
13 Kuvvete Karşı
14 Cer Hocası
Karay, 1947 yılında kitabın 2. baskısına, daha önce dergilerde yayımladığı 4 hikâyeyi daha eklemiştir:
15 Garip Bir Hediye
16 Bir Taarruz (Bir Saldırı)
17 Ayşe’nin Talihi (Ayşe’nin Yazgısı) (Karay’ın yayınlanmış ilk hikâyesidir.)
18 Garaz (Garez)

Emine’nin yaşamın acımasızlığı karşısında varlığını koruyup kendi kimliği ile hayata katılacağı bir seçenek yoktur. Verilmiş olanı kabul etme durumunda bırakılan Emine kendinden uzaklaşarak her şeye boyun eğen bir insana dönüşür. Nitekim Emine’nin yaşamış olduğu bu seçimsizlik, öykünün temel dokusunu oluşturur. Dolayısıyla verilmiş olanı yaşamaktan başka şansı olmayan Emine, aynı zamanda yaşam karşısında eylemsizdir. Olanı olduğu gibi kabul ederek öykü boyunca yaşanan seçimsizlik, Emine’yi ilk olarak kendinden ve değerlerinden uzaklaştırır. Kendi ‘beni’nden uzaklaştıkça ahlakî değer ve yargılarla bir çatışma durumuna giren Emine, varoluşsal değerlerini tahrip eder. Ancak onu bu vahim durumdan kurtaracak yaşamsal bir destek verilmez. Çünkü bir arada yaşamak zorunda olduğu toplum ve onun yozlaşmış yapısı, onun içtenlik değerlerini tahrip eder. Dolayısıyla öyküdeki dramatik aksiyon, Emine’nin kendi değerleriyle çatışıp bu değerlerden uzaklaşması ve kendine dönüşememesi üzerine kuruludur.

İnsan başkalarıyla etkileşim kuran sosyal bir varlıktır; bu sosyalleşme sürecinde kendini ötekiyle birlikte var eden insan, zaman içinde bir aradalığını kavrar. Bu kavrama sürecini yaşamayan insan, kendisiyle öteki arasında çatışma yaşar. Toplumun sağlıklı bir şekilde kendini kurup var olabilmesi için asıl gaye, bu çatışmaya sıkışan insanları topluma yeniden kazandırabilmektir. Çünkü toplumsallaşmış insan, dünyayla sağlıklı ve uyumlu bir birlikteliğe intibak edemeyen insanın yaratacağı tehlikenin farkındadır. Nitekim “Adler, kişileri suçluluğa götüren nedenlerin başında ihmal edilmenin olduğunu söyler. Sosyal duygunun yetersiz olduğu bir toplumda ihmal edilen bireyler, suç işlemeye daha meyillidir.” Dolayısıyla kişilerarası iletişimi zayıf ve kopuk olan insan, bireysel ve toplumsal düzeyde yaşanılacak olası bir kaosun nüvesini içinde taşır. Ahlak insanın kendisini dinî, örfî ve hukukî değerlere göre kurması, ayarlamasıdır. Bireysel ve sosyal farkındalık yaşatarak insanın kendisini tanımasını ve ötekilerden ayırmasını sağlayan ahlak, her şeyden önce bir ruhsal büyümedir. Bu erginleşmeyi tamamlayan insan, gerek bireysel gerekse toplumsal ilişkilerde yaptırım gücü olan hukukî, örfî ve ahlakî değerleri kavramasıyla insanî öze ulaşır. Öyle ki bu insanî öz, toplumsal yaşamanın kaynağını teşkil eder ve bu toplumsal yaşam insanların karşılıklı etkileşimleri sonucu şekillenir. Dostluk, sevgi,
barış ve yardımlaşma gibi insanı özüne ulaştıran değerler toplumun inşasında en önemli kendilik değerleridir. Sağlıklı ve erdemli her insan bu değerleri hayatı boyunca uyumlu bir birliktelik içinde sürdürmeyi başarabilir. Ancak düşmanlık ve nefret gibi insanı özüne yabancılaştıran değerler de toplumun çöküşünü hazırlayan yıkıcı olgulardır.

Bu yoz ve yıkıcı değerlerin etkisini ise insan ancak vicdan ve sağduyunun sesine kulak vererek ortadan kaldırabilir. Dolayısıyla olumlanan değerlerin yanında öteki değerlerin de var olması, birçok kimliğe kapılarını açarak bir arada yaşamayı gerektiren toplumu çok sesli bir armoniye dönüştürür. Asıl önemli olan kimlik ve kültüre sadık kalarak öteki kimlik ve kültürü dışlamadan barış ve huzur içinde yaşayabilmektir. Öte yandan toplum her zaman barış ve huzur içinde yaşayamayabilir. Zira kişisel ve toplumsal “iç barışın sürekliliğinde ya da bozulduğu zaman tekrar sağlanmasında akıllılığın ve ahlaklılığın büyük rolü vardır.”

Böylesi durumlarda refah ve saadet gibi duyguları elinde bulundurmak zorunda olan bir idareye ihtiyaç vardır ki bu idare devlettir. Çünkü devlet, herkese eşit davranmak ve herkesi kötülüklerden korumak gibi birçok görevle yükümlüdür.

daha fazla İnceleme için " https://dergipark.org.tr/tr/download/... " bakabilirsiniz.

posted by rizadalw